20 Nisan 2024 Cumartesi
Özgürlüğümüz yok velhasıl !

Özgürlüğümüz yok velhasıl !

Velhasıl özgürlüğümüz yok
Cumhuriyet davası Çağlayan’da görüşülürken ve 27’inci Ağır Ceza
Mahkemesi 13 sanıklı davaya bilmem kaçıncı kez bakarken, biz de Babıali
TV’de 8 uluslararası basın örgütünün Brüksel’de yayımladığı raporunu
konuşuyorduk. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol
Önderoğlu ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) Viyana’daki ofisinden
Renan Akyavaş ile, Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesini ele aldık.
Eleştirel gazetecilik
Türkiye’de 120’yi aşkın gazetecinin cezaevinde olduğu, bu durumun
Türkiye’nin insan hakları siciline derin bir leke anlamına geldiği raporda ön
sıralarda yer alıyor. Türkiye’de eleştirel gazetecilik ile “terör propagandası”
adeta bütünleşmiş durumda. Herhangi bir paylaşım, gazeteciye terörist
suçlamasına neden olabiliyor. TBMM’de ‘Yargı Reformu’ adı altına yapılan
değişiklikler de bu ülkeyi yönetenlerin mevcut durumdan hiç rahatsız olmadığını
gösteriyor.
Yargıya maruz kalmış gazetecilerin yüzde 85’i, ‘terörist’ suçlamasıyla mahkeme
önüne çıkıyor ve demir parmaklık arkasına geçiyor. Diğerleri de ikinci
mahkûmiyet gerekçesi olan ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçlamasına uğruyor.
Hukukun sürekli olarak kontrol altında tutulması, hukuk düzenini ve kamunun
bilgiye erişim hakkını kısıtlıyor. Mahkemeler, Türkiye’de de iç hukukun önemli
bir parçası olan AİHM kararlarını ve içtihatlarını hemen hemen hiç dikkate
almıyor. Hakimler davalara yönelik yorumlarında bu kararları göz ardı ediyor.
Yerel mahkemelerin aldığı kararlar, üst mahkemelerden daha etkili oluyor.
Yasalarda terör tanımı çok geniş tutuluyor ve bu durum birçok gazeteci,
akademisyen, aktivist ve siyasetçinin yargılanmasına ve mahkûm olmasına
neden oluyor. Keyfi tutuklamalar ve tahliyeler ortaya çıkıyor.
Makul ve uyumsuz gazeteciler
Aslında sorun ve tedavisi belli. Ama, yürütme yargıyı bağımsız bırakmıyor,
hatta HSK gibi hâkimler kurulunun iplerini elinde tutarak, tarafsız kalması ve
özgür iradesiyle karar almasına engel oluyor. Terör tehdidi adeta, devlet
tarafından eleştirel sesleri bastırmak için bahane olarak kullanılıyor. Bu durum,
suçsuz ‘gazeteci mahkûmlar’ yaratıyor. Gazeteciler sindiriliyor, korkutuluyor ve
kendini oto sansür ile kontrol etmeye zorlanıyor. Keyfi kovuşturmalarla adeta
bezdiriliyor. Uygulanan basın akreditasyonlarıyla, ‘makul’ ve ‘uyumsuz’
gazeteci statüsü yaratılıyor. Devlet eliyle makullere yaratılan olumlu yaşam

imkânları, uyumsuzlardan esirgeniyor, hatta tam tersi onlara yaşam hakkı
tanınmıyor.
Wikipedia gibi, yüzlerce internet siteleri yasaklanıyor, cezalara uğruyor ve hatta
kapatılıyor. Açılan davalardaki gecikmeler, halkın bilgiye erişimindeki engeller
ciddi mağduriyetler yaratıyor.
Velhasıl Türkiye’nin basını özgürlükten yoksun yaşıyor.