Biz Gazeteciyiz

Fahrettin Altun ve Sabah, Can Ataklı’nın sözlerini çarpıttı – Faruk Bildirici yazdı

Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, ‘darbe söylemi’ ile suçlanan gazeteci Can Ataklı‘nın konuşmasını satır satır deşifre ettiğini belirtti, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Sabah gazetesinin Ataklı’nın sözlerini çarpıttığının altını çizdi.

Bildirici kişisel blogunda kaleme aldığı  yazıda, “Youtube hesabına koyduğu görüntüyü dinledim; sonra da deşifre ettim. Fakat ben Can Ataklı’nın sözlerinde, Fahrettin Altun’un dediği “Darbe yapabilecek kabiliyetimiz maalesef yok” cümlesine rastlayamadım. Ataklı’nın konuşmasında “maalesef” sözcüğü hiç geçmiyor. Kendisinin içinde bulunduğu bir grubun darbe yapma kabiliyetinden ise hiç söz etmiyor! Altun aleni biçimde çarpıtmış Ataklı’nın sözlerini!” değerlendirmesini yaptı.

Bildirici, “Bekleneceği gibi, Can Ataklı’nın sözlerinin bozularak yansıtılması Fahrettin Altun’un paylaşımıyla sınırla kalmadı. İktidar yanlısı gazeteler de aynı çizgiyi izledi; Can Ataklı ile İlker Başbuğ’un sözlerini ‘darbe özlemi’ ortak başlıklarıyla yansıttı. Ataklı, konuşmasının son bölümünde Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan çıktığı ve Erdoğan’ın kazanamayacağı bir seçime gitmeyeceği düşüncesini dile getiriyor” ifadesini kullandı.

Bildirici’nin yazısı şöyle:

İşaret fişeği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Twitter hesabından geldi. 4 Ocak saat 11.51’de yaptığı paylaşımda isim vermeden gazeteci Can Ataklı ve eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u “darbe söylemi” yapmakla suçluyordu:

    “Muhalefetin sözcülüğünü yapanlar haftaya darbe söylemleri ile başlamışlar. Biri ‘Darbe yapabilecek kabiliyetimiz maalesef yok’ derken, bir diğeri ‘Menderes erken seçim yapsaydı 27 Mayıs olmazdı’ diyor. Darbe özlemi içerisinde olanların bu eşgüdümlü söylemleri hiç sürpriz değil.”

    Altun’un bu paylaşımının ardından gürültü koptu, iktidar yanlısı medya kuruluşlarının internet sitelerinde hemen Ataklı ve Başbuğ’u “darbecilik” ile suçlayan haberler yapıldı. Akşam televizyon haberlerinde, tartışma programlarında ve ardından 5 Ocak tarihli gazetelerde de devam etti suçlamalar.

     Ben de merak ettim, gerçekten bunları söylemiş mi diye 2 Ocak’ta Youtube hesabına koyduğu görüntüyü dinledim; sonra da deşifre ettim. Fakat ben Can Ataklı’nın sözlerinde, Fahrettin Altun’un dediği “Darbe yapabilecek kabiliyetimiz maalesef yok” cümlesine rastlayamadım. Ataklı’nın konuşmasında “maalesef” sözcüğü hiç geçmiyor. Kendisinin içinde bulunduğu bir grubun darbe yapma kabiliyetinden ise hiç söz etmiyor! Altun aleni biçimde çarpıtmış Ataklı’nın sözlerini!

    Ataklı, darbeye karşı çıkmış

    Peki Ataklı ne diyor? Ataklı, “Tayyip Erdoğan’ın artık seçimle bu ülkenin başından gitmesi bana pek mümkün görünmüyor” diye başlıyor sözlerine. Sonra da “Ne demek seçimle gitmez?  O zaman darbe mi olacak” sorusunu yöneltiyor kendisine ve şöyle yanıtlıyor:

     “Valla, bir: Darbe ihtimalini en az görenlerdenim, biliyorsunuz ve çok uzun zamandan beri de askerî darbelerin, bu tür totaliter faşist uygulamaların asla bu ülkeye yarar getirmeyeceğini söylemiş biriyim. Nitekim getirmediğini de gördük.

     Hem de bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok. Kabiliyet yok derken -işte hep böyle kelimeleri seçmek gerekiyor- sanki bu asker darbe yapamaz, hayır koşullar onu getiriyor. Bakın dünyada da hiç darbe kalmadı. Neden?

    Hep demokratik olgunluğa erişiyor ülkeler ama daha önemlisi teknolojik gelişmeler, haberleşmenin çok hızlı olması darbe gibi genel ülkenin her yanında belli grupların aynı şekilde hareket etmesini önlüyor. Yani teknik açıdan darbe yapmak bana göre çok zor.”

      Sonra da bundan sonra “Neler olabilir” diye fikir jimnastiği yapıyor Ataklı. Can Ataklı’nın böyle konuşması ne kadar doğru, bu tartışılabilir, eleştirilebilir. Bana da bir gazetecinin bu fikirleri ortaya atması doğru gelmiyor; hatta seçime ve dolayısıyla demokrasiye güvensizlik yaratabileceğini düşünüyorum. Ama nihayetinde katılmasak da kendi görüşlerini ifade ediyor, buna da hakkı olsa gerek.

   Başbuğ, Cumhuriyet’e kitabını anlatıyor

   Bu bakımdan Fahrettin Altun’un, Ataklı’yı “muhalefetin sözcülüğünü yapan” bir kişi olarak nitelendirmesi de gerçeği yansıtmıyor. Ataklı sadece bir gazeteci. Aynı şekilde Altun’un “muhalefetin sözcüsü” olarak tanımladığı ikinci kişi olan İlker Başbuğ da Cumhuriyet gazetesinde kişisel görüşlerini dile getirmiş; kimseyi temsilen konuşmuyor.

    Altun’un, Ataklı ile Başbuğ’un “eşgüdüm” içerisinde davrandığını nereden çıkardığı da anlaşılmıyor. Bir kanıt belirtmediği için varsayıma dayalı bir suçlamadan öte gitmiyor bu sözleri. Kaldı ki, Başbuğ, Ataklı’nın videosundan iki gün sonra 4 Ocak’ta Cumhuriyet’te İpek Özbey ile söyleşi yaparak yeni kitabını anlatıyor.  “Türkiye Cumhuriyeti’nde Güç Odaklarının Mücadelesi” serisinin üçüncü kitabında 1961-1980 dönemini incelediği için de doğal olarak söz 27 Mayıs askeri darbesine gelmiş; Başbuğ, “Menderes, erken seçim tarihi açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi” demiş.

    Söyleşinin başlığına çıkarılan bu cümleyi alıp, muhalefet partilerinin günümüzde erken seçim istemesiyle birleştirip, “darbe söylemi” çıkarmak, gerçekten şaşırtıcı. Çünkü Cumhuriyet gazetesindeki söyleşinin metninde ve sunumunda günümüze ilişkin hiçbir atıf yok.

    Başbuğ’un sözlerinde “darbe özlemi” içerisinde olduğuna dair bir emare, bir sözcük de bulunmuyor. Buna rağmen Altun’un, Başbuğ’u da Ataklı gibi “darbe özlemi” içerisinde olmakla suçlaması da havada kalıyor.

   Ataklı’nın sözlerini Sabah da çarpıttı

   Bekleneceği gibi, Can Ataklı’nın sözlerinin bozularak yansıtılması Fahrettin Altun’un paylaşımıyla sınırla kalmadı. İktidar yanlısı gazeteler de aynı çizgiyi izledi; Can Ataklı ile İlker Başbuğ’un sözlerini “darbe özlemi” ortak başlıklarıyla yansıttı.

    Sabah gazetesinin dünkü nüshasında Ataklı ile ilgili haberin başlığı “Darbeyi isterdik ama artık çok zor” biçimindeydi. Oysa yukarıda da aktardım, Ataklı’nın böyle bir cümlesi yok. Çarpıtılarak başlığa çıkarılmış Ataklı’nın sözleri. Sonra da haberde şöyle bir yorum yapılmış:

   “Ataklı bu sözleriyle darbenin kurtuluş reçetesi olduğunu, ancak gücünü yitirdiği için askeri vesayetin artık darbe yapamaz hale geldiğini itiraf etmiş oldu.”

    Oysa Ataklı, darbenin kurtuluş olduğunu söylemediği gibi, tam tersine darbeye karşı çıkıyor; darbelerin yarar getirmediğini, günümüz koşullarında da “ülkelerin demokratik olgunluğa erişmesi” ve “teknolojik gelişmeler” nedeniyle darbe yapılamayacağını söylüyor.

    Anti demokratik bir beklentisi yok

   Sabah dışındaki iktidar yanlısı gazetelerdeki konuyla ilgili haberlerin ortak yanı Ataklı ile Başbuğ’un sözlerinden sadece bir iki cümleyle yetinilirken Fahrettin Altun ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop gibi isimlerin tepki açıklamalarına geniş biçimde yer verilmesi.

     Akşam, “Can Ataklı, “Darbe ihtimali az, Erdoğan’ın gitmesi için doğal afet lazım”, Hürriyet, “Bugün darbe yapabilecek kabiliyet yok”, Milliyet: “Erdoğan’ın gitmesi için, çok büyük bir halk öfkesinin doğması gerekir, büyük bir doğal afet olması gerekir”, Türkiye “Bugün darbe yapabilecek bir kabiliyet yok. Erdoğan’ın gitmesi için deprem gibi büyük bir afet olmalı”, Yeni Şafak, “Darbe ihtimalini en az görenlerdenim. Bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok” başlıklarını uygun bulmuş Can Ataklı’nın konuşmasına.

     Can Ataklı, bu gazetelerin başlıklarında olduğu gibi “Erdoğan’ın gitmesi için afet olmalı” ya da “halkın öfkesinin doğması gerekir” demiyor; bundan sonra neler olabileceği konusundaki varsayımlarını sıralıyor. Askeri darbe olamayacağını anlattıktan sonra sözlerini şöyle sürdürüyor:

     “Peki neler olabilir? Valla Tayyip Erdoğan’ın gitmesi için çok büyük bir halk öfkesinin doğması. Bu halk öfkesi sokaklara taşıp kan dökülmesi anlamında değil. Artık desteğinin kalmadığı, yüzde 5’lere, 10’lara yani baraj altına kadar destek düşerse zaten çaresiz.

      İki, Türkiye’nin ağır koşullar yaşaması. Bakın en çok korktuğum. Ya da en az korktuğumdan başlayayım. Ekonomik bir dalgalanma. Ağır bir ekonomik kriz inanın Tayyip Erdoğan’ı çok fazla zorlamayacaktır. Ama halka ekmek veremez hale gelirse işte o zaman öfke çok farklı olur.

      İkincisi büyük bir doğal afet, büyük bir deprem, çok büyük yangınlar, çok can kaybına yol açacak sel felaketi. Ama esas, en korkutucu olan Türkiye’nin bir askeri başarısızlık elde etmesi. Türkiye’nin değişik yerlerde eşzamanlı olarak ağır başarısızlıklara uğraması. Geri dönmek zorunda kalınması, ağır zayiat verilmesi de Tayyip Erdoğan’ı yıkabilecek unsurlardandır. Ki bunu hayal bile etmek istemiyorum. Çünkü bunun travması sadece bugün AKP’ye oy veren ya da işte AKP’den kurtulmaya çalışan değil hepimizin ortak kaygısıdır, ortak geleceği ve dramıdır.”

    Görüldüğü gibi, Can Ataklı, Erdoğan’ın iktidardan gitmesi için anti demokratik bir beklentiden söz etmiyor. Sözünü ettiği olasılıklar arasında yer alan deprem ve sel gibi felaketler ile yurtdışındaki bir askeri başarısızlığı da “korkutucu” olarak nitelendiriyor; bunları “hayal bile etmek istemediğini” vurguluyor. “Halk öfkesi” ile kastettiği de AKP’nin oy desteğinin yüzde 5-10’lara düşmesi.

    Tırnak içine alınan cümleler

   Ataklı, konuşmasının son bölümünde Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan çıktığı ve Erdoğan’ın kazanamayacağı bir seçime gitmeyeceği düşüncesini dile getiriyor:

   “Görünen şudur ki, Türkiye normal demokratik hukuk devleti olmaktan dışarı çıkmıştır. Tayyip Erdoğan asla ve kata kazanamayacağı bir seçime gitmeyeceği gibi kaybederse de -ki mümkün değil- bu yerini asla bırakmayacaktır. O açıdan bakınca muhalefetin böyle her gün onun sözlerine cevap vererek ya da onun yaptıklarının karşısını söyleyerek falan gündemi oluşturamaz. Bu gerçeği bilmeli buna göre siyaset oluşturmalıdır. Yoksa durum çok zor.”

      Ataklı’nın konuşmasını baştan sona dinleyen ve önyargılı olmayan herkesin burada “darbe söylemi” ya da “darbe özlemi” görmeyeceğine eminim.

    Söyledikleri bu kadar apaçık biçimde ortadayken iktidar medyasının Can Ataklı’nın cümlelerini çarpıtarak -hem de tırnak içine alıp aynen öyle söylemiş gibi- aktarmasının bilinçli bir yanıltma çabasından başka açıklaması olamaz. Ne yazık ki, yaygın medya siyasi iktidar kontrolüne girince haberler de onların politik iletişim aracı haline geldi.