Türkiye raporunda siyasete katılım, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, toplantı ve gösteri özgürlüğü, uzun tutukluluk süreleri, akademik haklar, kadın ve lgbt hakları başta olmak üzere birçok başlıkta geçen yıl yaşananlar yer alıyor.
Türk Dışişleri Bakanlığı’nın “asılsız iddialar ve önyargılı yorumlar içeriyor” dediği raporda, Polis, jandarma ve askerin görev alanlarını açıkladıktan sonra “Sivil otoritelerin kolluk kuvvetleri üzerinde soruşturma yapma ve ihlâllerle yolsuzlukları cezalandırma mekanizmaları yetersiz” ifadeleri, raporda yer aldı ve güvenlik güçlerinin bazı insan hakları ihlâllerinde bulunduğu ifade edildi.
Başkanlık sistemi
2018’de Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra Türkiye’de “temel hakların kısıtlandığı ve hukukun üstünlüğünden ödün verildiği” belirtilen rapor, 2016 ‘daki 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana 60 binden fazla polis, asker ile 125 binden fazla memurun ve yargı çalışanlarının üçte birinden fazlasının görevden alındığı; 90 binden fazla vatandaşın tutuklandığı; 1.500 sivil toplum kuruluşunun kapatıldığı bilgisine yer veriyor.
Raporda, çoğunlukla Güneydoğu Anadolu bölgesinde “PKK ile savaşında güvenlik güçlerinin sivil ölümlere yer açtığı,” sivillerin korunması için yeterli önlemlerin alınmadığı ve PKK’nın da saldırılarında sivilleri de hedef aldığı belirtiliyor:
“Uluslararası Kriz grubuna göre 1 Ocak – 10 Aralık arasında 35 sivil, 41 güvenlik görevlisi ve 235 PKK militanı bu çatışmalarda hayatını kaybetti.”
Cezaevlerinin durumu
Raporda, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde PKK hedeflerine yönelik askeri operasyonlarında sivil can kayıpları olduğu da ifade ediliyor.
Cezaevlerindeki duruma da değinilen raporda, 2020 içinde 49 tutuklu ve hükümlünün hastalık, şiddet ya da intihar sebebiyle (15 kişi) hayatını kaybettiği; hastalıklar arasında Covid-19 olduğu bilgisine yer veriliyor.
Kayıplarla ilgili bilgilere de yer veren rapor, Şubat ayında Ankara Barosu’nun, gözaltına alındığı belirtilen yedi kişinin kaybolmasıyla ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu hatırlatıyor. “Altı kişinin cezaevinde terör suçlamasıyla tutulduğunu, birinin işkence gördüğüne dair şikayette bulunduğunu ancak savcılığın bu şikayeti incelemeyi reddettiği” yazılan rapor yedinci kişinin nerede olduğunun ise hâlâ bilinmediğini belirtiyor.
Raporda, HDP’nin gündeme getirdiği Süryani çift Hürmüz ve Simoni Diril’in kaybolması ve Simoni Diril’in cansız bedenine ulaşıldığına da yer veriliyor.
Şüpheli ölümler
PKK ve Gülen yapılanmasıyla bağlantılı olduğu gerekçesiyle gözaltına alınan kişilerin “kötü muamele görmesinin daha büyük olasılık olduğuna” da, insan hakları örgütlerinin ifadeleri üzerinden raporda yer veriliyor. Polis ve bekçilerin, gözaltı sırasında en az 14 kişiye kötü muamelede bulunduğunun İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından raporlandığı hatırlatılıyor. Ocak – Kasım ayları arasında işkence ve kötü muamele şikayetinde bulunan tutuklanan veya gözaltına alınanların sayısı da 573 olarak veriliyor.
Ordu içindeki şüpheli ölümlere de yer verilen raporda, 18 ordu mensubunun 2020’de hayatını kaybettiği, hükümetin veya yetkililerin bu ölümlerle ilgili detaylı ve kapsamlı bir inceleme yapmadığı belirtiliyor.
Nisan 2020’de çıkarılan afla ilgili de “Kararda yargılama öncesi cezaevinde bulunanlarla ilgili bir madde yer almadı. Aralarında gazetecilerin, avukatların, insan hakları aktivistlerinin de yer aldığı terörle mücadele suçlamasıyla cezaevine yatırılan kişiler de apaçık şekilde kapsam dışı bırakıldı.” denildi ve Nisan ayından sonra Adalet Bakanlığı’nın Covid-19 kaynaklı ölümlerle ilgili bilgi paylaşmadığına dikkat çekildi.
İnsan hakları örgütlerine göre Eylül ayında cezaevlerinde 1.605 hasta vardı, bunların 604’ünün durumu ağırdı.
Birçok avukatın “PKK ve Gülen yapılanması bağlantısı suçlamasıyla cezaevinde olan kişilerin savunmasını almaktan çekindiği” belirtilen rapor, bu tarz bazı vakalarda avukatların da tutuklandığı bilgisine yer veriyor:
“2016’dan bu yana 1.500’den fazla avukat yargılandı, 605’i tutuklandı, 441’i uzun süre cezaevinde kaldı. Tutuklanan avukatlardan 14’ü yerel baro başkanlarıydı.”
15 Temmuz sonrası
15 Temmuz 2016 sonrası çok sayıda yargı mensubu görevden alındığı için “Ülkedeki savcı ve hakimlerin yüzde 45’inin en fazla üç yıllık deneyimi olduğu” ifadelerine yer veren rapor, bunun olumsuz sonuçlarının uygulamaya yansıdığını savunuyor. Rapora göre, 15 Temmuz sonrası “darbe girişimine destek ve terör suçlamasıyla” tutuklanan 282 bin 790 kişiden 25 bin 912’si hâlâ yargılama için bekliyor.
Toplam 17 HDP üyesi ve belediye başkanına yönelik tutuklamalara ve 16 HDP’li belediye başkanının 2020’de görevden alındığına da değinen rapor, bunların önemli bir kısmının 2014’teki Kobani olayları gerekçesiyle gerçekleştirildiğini hatırlatıyor. Suçlamaları gizli dosya kapsamına alan savcılıkların, avukatların dosyalara erişimini de engellediği belirtiliyor. HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden çıkarılması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı bulunduğu da hatırlatılıyor:
“AİHM kararı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan mahkemeyi ‘bir teröristi savunmakla ve siyasi amaçlı bir karar vermekle’ suçladı. Ardından Türkiye’deki mahkemeler, Demirtaş ve 108 kişi hakkında Kobani olayları gerekçesiyle yeni bir soruşturma başlattı.”
İfade özgürlüğü
Hükümeti veya devleti eleştiren vatandaşların soruşturma ya da dava edilme riski olduğu belirtilen raporda, bazı din, siyasi görüş ve kültürlere yakın olan kişilerin ifade özgürlüğünün kısıtlandığına dikkat çekiliyor:
“Hükümeti eleştiren ve hassas konularda düşüncelerini ifade eden kişilerin para veya hapis cezası alma, işini kaybetme riski var. Tüm özel Kürtçe yayın yapan gazete ve televizyon kanalları kapatıldı. Libya’da hayatını kaybettiği iddia edilen MİT yetkilisinin cenazesiyle ilgili bir haber sebebiyle yedi gazeteci hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. İkisi suçsuz bulundu.”
Raporda, PKK’nın da güçlü olduğu bölgelerde ifade özgürlüğünü kısıtladığını, özellikle ülkenin güneydoğusunda halkın PKK’yı eleştiren ya da güvenlik güçlerini destekleyen açıklamalar yapmaktan korktuğu ifade edildi.
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kurucuları arasında yer aldığı İstanbul Şehir Üniversitesi’nin kapatıldığını hatırlatan rapor, bunun AKP’den ayrıldıktan sonra Gelecek Partisi’ni kuran Davutoğlu’na karşı bir adım olabileceğini yazdı.
Toplantı ve gösteri özgürlüklerinin de ‘terörle mücadele’ gerekçesiyle yasaklandığı belirtilen raporda, güvenlik güçlerinin çoğunlukla orantısız güç kullandığı ve protestolarda çok sayıda kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Yılın ilk sekiz ayında polisin 637 eyleme müdahale ettiği, 1.364 kişinin bu müdahalelerde şiddete maruz kaldığı ifade edildi.
Bu eylemler arasında 8 Mart’ta Taksim’de düzenlenen Feminist Gece Yürüyüşü’ne özellikle yer verildiği, raporda görülüyor. 32 kadının bu müdahalede gözaltına alındığı belirtiliyor.
Kadın cinayetleri
Kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddete karşı hapis cezalarının kanunda yer aldığı hatırlatılsa da, raporda mağdurların korunması için bu kanunların etkin olarak uygulanmadığı ifade ediliyor. Kadın cinayetlerinin arttığına dikkat çekiliyor ve Pınar Gültekin cinayeti hatırlatılıyor. Bunun yanında eşine ve çocuğuna şiddet uyguladığı için tutuklamış olan Müslüm Aslan’ın da Nisan ayındaki afla cezaevinden çıktığı ve aynı suçları yeniden işlediği için yeniden tutuklandığı hatırlatılıyor. Ülkedeki kadın sığınma evlerinin de 3 bin 482 kişilik kapasitesinin olduğunu; Temmuz ayına kadar toplam 26 bin 347 kadın ve 16 bin 49 çocuğun bu sığınma evlerinde kalmış olduğu bilgisi veriliyor.
Yıl boyunca LGBTI bireylerin ayrımcılık ve şiddet içerikli suçlara maruz kaldığı; ancak bu suçlara karşı polisin kapsamlı önleme çalışması yapmadığı ve çok az sayıda şüphelinin yakalandığı belirtiliyor. Rapora göre, yakalanan şüpheliler “provokasyon yapıldığı” gerekçesiyle salıverilme ya da cezanın hafifletilmesini talep edebiliyor.
Asılsız iddialar
Dışişleri Bakanlığı, İnsan Hakları Raporu’na tepki gösteren bir açıklama yayımladı.
Açıklamada, “Rapor ülkemize yönelik asılsız iddialar ve önyargılı yorumlar içeriyor” ifadeleri yer aldı.
Açıklamada “Hazırlanan Türkiye İnsan Hakları Raporu’nun, bu yıl da kaynağı belirsiz iddialar temelinde, objektiflikten uzak bir şekilde kaleme alındığı ve ülkemize yönelik asılsız iddialar ve önyargılı yorumlar içerdiği görülmektedir. FETÖ’den, bu yıl da raporda ‘Gülen hareketi’ olarak bahsedilmesi, ABD’nin bu terör örgütüyle haklı mücadelemizi halen idrak edemediğini, bu terör örgütüne ilişkin ortaya koyduğumuz somut delilleri gözardı ettiğini, raporu hazırlarken de yine malum çevrelerin görüşlerine alet olduğunu göstermektedir.” denildi.
Açıklamada ayrıca şu ifadeler yer aldı:
“Suriye’deki terörle mücadele harekatlarımız bağlamındaki iddialar kabul edilemezdir. PKK/YPG terör örgütünün Suriyelilere yönelik terör eylemlerine değinilmemesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine attığı ayrılıkçı adımlarına yer verilmemesi dikkat çekicidir. Ülkemizin, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik iradesi tamdır.”