16 Nisan 2024 Salı
Gazetecinin, savaş bölgesinde yaprak sarma markası gösteren fotoğraf paylaşması doğal mı? – Faruk Bildirici

Gazetecinin, savaş bölgesinde yaprak sarma markası gösteren fotoğraf paylaşması doğal mı? – Faruk Bildirici

Gazetecinin savaş bölgesinde yaprak sarması konservesini eline alıp marka göstermesi, gazeteciliği mahveden eski alışkanlıkları yeni mecralarda sürdürmekten başka bir şey değil…

Hakaretlerle, kişiselleştirmeyle tartışmaya bir türlü alışamadım. Eleştiriye karşılığın belirtilen fikirler üzerinden olmasını beklemek gibi bir anlayış içindeyim yıllardır.

    Malesef Adem Metan’ın savaş alanında yaprak sarma konservesini -markası da görünür şekilde- paylaşmasını eleştirdiğim tweetimden sonra da takipçilerinin tepkileri, hakaretleri ve alaysı ifadeleriyle karşılaştım. Bunu bir yazı konusu yapıp daha geniş bir şekilde görüşlerimi toplu biçimde aktarmak üzere tweeti sildim. Hakaretler diner sandım.

   Yanılmışım, dinmedi. Daha önce Nevşin Mengü’nün reklam yapmasını eleştirdikten sonra olduğu gibi Cüneyt Özdemir’den yine hakaret içeren, etiketleyen, suçlayan paylaşımlar geldi. Tabii ardından benzer paylaşımlar yağmaya başladı. O nedenle yanıt vermem farz oldu.

    Gelir kaynaklarınızı açıklayın

    Önce hemen belirteyim, ben “şirket döndüren” ve çeşitli mecralarda kendi başlarına yayın yapan gazetecilerin reklam almasını eleştirmedim, eleştirmiyorum. Bu gazetecilerin “reklam yapmalarını” daha açık bir deyişle reklam oyuncusu olmalarına karşı çıkıyorum.

   Ama bir eleştiri üzerine bu kadar hakaretle, kızgınlıkla tepki vermeleri sorunun ne kadar derin olduğunu kanıtlıyor. Fakat etik ilkeleri hiçe sayarak gelir kaynakları yaratmaktan bahsetmelerine rağmen hiç şeffaf değiller. Sponsorlarını, reklam gelirlerini ve diğer yollarla aldıkları kaynakların tümünü açıklamaları gerek.

   Adem Metan da gazetecinin reklam almasını doğal gören, 1.5 yıldır sponsor ve YouTube geliriyle çalıştığını söyleyen bir gazeteci, kendi deyimiyle “dijital yayıncı”.

    Savaş bölgesine gitmiş, oradan bir yaprak sarma konservesi fotoğrafı paylaşıyor. “Yanıma 50 kadar almıştım. İyi ki almışım” diye yazıyor.

    Öyle beresinin ya da kamerasının markasının görünmesi meselesi de değil. Avucuna alıyor konserve kutusunu fotoğrafını koyuyor sosyal medya hesabına. Ben de bunun reklam olduğunu düşünerek “Açıkça yazmayınca örtülü reklam olmuş” diye yazdım. Bu kadar…

     Konserveleri parayla almış da olsa sonuçta binlerce takipçisi olan bir gazeteci olarak markasıyla açıkça göstererek yaprak sarma konservesi markası tanıtıyor. Cüneyt Özdemir de “Adem kelle koltukta Kiev’e girmiş gazetecilik yapıyor” diye savunuyor.

    Eski alışkanlıklar yeni mecralarda

    İşte mesele de bu zaten. Savaş bölgesindeki bir gazetecinin yaprak sarma konservesi fotoğrafı paylaşması! İnsanların acılarıyla alay eder gibi… Bu paylaşımını Kiev’deki savaş trajedisini yaşayan insanlara da gösterseydi bakalım ne diyeceklerdi? Savaş muhabirliği magazinelleştiriliyor, marka tanıtımı yapılıyor ve bunun adı da gazetecilik oluyor.

    Adem Metan, bu paylaşımında Kiev’deki yiyecek sıkıntısından söz etmiyor; oradaki koşulları anlatmıyor, doğrudan bir konserve markasını gösteriyor! Böyle markayı insanların gözünün içine sokan konserve fotoğraf paylaşmak “yeni gazetecilik” anlayışının parçası olsa gerek.

   Ama bence “yeni gazetecilik” bu değil, tam tersine gazeteciliği mahveden eski alışkanlıkları yeni mecralarda sürdürmekten başka bir şey değil bu davranış. Gazeteci “bombardıman” altındaki insanlar canlarını, ülkelerini savunurken onların yanında “ürün/marka” reklamı yapabilir mi? Elbette hiçbir yerde yapmamalı, ancak savaşın içinde yapılması meseleyi sadece mesleki bir etik sorun olmanın yanı sıra insani bir sorun haline de getiriyor.

     Bu konserve markası paylaşımında sorun görmeyenler, gazetecinin elinde yüzlerce/binlerce marka / ürün varsayıp bir daha düşünsünler.

    Savaş bölgelerinde “embedded gazetecilik” (iliştirilmiş gazetecilik) yapanlara doğal gelebilir bu davranış. Yeni mecralarda eski gazetecilik alışkanlıklarıyla davrananlar da yadırgamayabilir. Ben itiraz ediyorum.

    Umarım bu kadar ifade özgürlüğüm vardır…