Biz Gazeteciyiz

Galatasaraylı olmakla ilgisi ne? – Faruk Bildirici

Her iddia gibi her suçlama da doğrudan haberin konusu olamaz. Araştırılır, kontrol edilir, taraflarıyla görüşülür; doğrulanabiliyorsa haber yapılır.

Oysa Hürriyet’in “Galatasaraylı Ertay Örmen’in annesi: Oğlum beni zorla huzurevinde tutuyor” başlıklı haberi, sadece annenin avukatı ve “aile dostu” olduğunu belirten Deniz Değer’in şikâyet dilekçesine dayanıyordu.

Ertay Örmen’in görüşü alınmadığı gibi, 79 yaşındaki anne Taylan Köknel’in “rızası dışında tecrit edildiği, bakılmayarak, uyutularak ve uygun olmayan ilaçlar verilerek sağlığına kast edildiği” öne sürülen huzurevine de başvurulmamış; suçlamalar oradan da kontrol edilmemiş.

Ayrıca haberin başlığında Ertay Örmen’in “Galatasaraylı” olduğunun belirtilmesi habercilik açısından sorunlu. Tüm Galatasaray camiası töhmet altında bırakılıyor. Hem Ertay Örmen “eski” denetim kurulu üyesi ve halen yönetici değil. Hem de suçlamanın Galatasaraylı olmasıyla tek ilgisi Huzurevi’nin Galatasaray Yardımlaşma Vakfı’na ait olması. Bu durumda Ertay Örmen’in Galatasaraylı olduğunun haberin içinde belirtilmesi yeterli olurdu.

Aynı iddialar Akşam gazetesinin “GS Yuvası’nda anneye tecrit” başlıklı haberinde de yer alıyordu. Orada da iddialar karşı taraftan ve huzurevinden araştırılıp, soruşturulmamıştı…

Yılmaz Erdoğan’a patron koruması

Hürriyet’in, “Türkiye bu fragmanı konuştu” başlıklı haberinde “Yılmaz Erdoğan’ın başrolünü üstlendiği ‘İnci Taneleri’ adlı dizinin tanıtımı sosyal medyayı salladı” deniliyordu. Posta ise “Olay yarattı” haberinde dizinin tanıtımının “sosyal medyada gündem olduğunu” duyuruyordu.

Yılmaz Erdoğan’ın yazıp oynadığı yeni dizinin sosyal medyada çok konuşulduğu doğruydu. Ama çok konuşulmasının nedeni, Yılmaz Erdoğan’ın “Senin aşkın değil yalnız, failin olmak da varmış” sözlerine kadın sivil toplum örgütlerinin tepki göstermesiydi.

O ifadeye tepki gösterenlerden biri olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, “Tüylerimizi diken edip bir kadın katilini mi estetize ediyorlar dedirttiniz. Kadın cinayetlerinin romantizmi olmaz, normalleştirmesi olur. Nice potansiyel katile son söz, mahkemede katile tirad verdiniz” diye yazdı.

Yılmaz Erdoğan’ın sözlerine yönelik tepkiler, BirGün, Bianet, Cumhuriyet, Diken, Gerçek Gündem, Super Haber, T24, Kısa Dalga, Mezopotamya Ajansı, Muhalif gibi sitelerde haber oldu.

Fakat Hürriyet ve Posta’nın, dizi tanıtımının sosyal medyayı “salladığı”, “olay yarattığı”, “gündem olduğu” haberlerinde kadınların gösterdiği tepkiden hiç söz edilmedi. Hürriyet ve Posta, hiç tepki gösterilmemiş de herkes olumlu ifadelerde bulunmuş gibi gerçeği tersine çevirdi!

Çünkü Yılmaz Erdoğan’ın yeni dizisi Kanal D’de gösterilecek! Kanal D de Demirören Grubu’nun, yani Hürriyet ve Posta’nın patronunun TV kanalı. Hürriyet ve Posta gerçeği aktarmak yerine patronun çıkarını savunup, tepkiyi tanıtıma çevirmeyi yeğlemişti…

Bu da “patron gazeteciliği”nin başka yüzü…

Patron gazeteciliğinde yeni zirve

Böylesine gazetecilikte ender rastlanır. Yeni Şafak’ın “Bilirkişi mi, çete mi” başlıklı haberi, inşaat şirketi yerine, “kamunun çıkarı”nı savunan iki bilirkişiyi hedef alıyordu.

Birinci sayfadan anons edilen, üçüncü sayfanın tamamını kaplayan, web sayfasında da manşetten verilen haber, Kocaeli Stadyumu’nu inşa eden şirketin maliyet artışı gerekçesiyle kamudan fiyat farkı almak için açtığı davaya dayanıyordu.

Haber, baştan aşağı mahkemenin atadığı bilirkişiler Necat Yörük ve Mahmut Yergin hakkında hüküm bildiriyordu. Bu bilirkişiler, “uzman olmamak”, “mahkeme kararını uygulamamak”, “bilirkişi çetesi kurmak”, “bilirkişilik ücretini düşük bulmak” ve “farklı beklentiler içinde olmak” ile suçlanıyor; hedef gösteriliyorlardı.

Stadyumu inşa eden şirketin “fiyat farkı” alması gerektiği, kamunun hatalı olduğu savunulan haber, bir gazeteciden çok şirket avukatlarının hazırladığı metinleri çağrıştırıyordu. Nitekim metinde ne bir gazeteci imzası ne de bir kaynak yer alıyordu!

Hatta davanın hangi mahkemede olduğu, fiyat farkı istenen kamu kuruluşunun adı da yoktu haberde. Ama en önemlisi, istenen fiyat farkının miktarı da belirtilmiyordu, inşaatı yapan ve davayı açan şirketin adı da!

Yeni Şafak’ın durup dururken bir şirketi bu kadar ölçüsüz savunmayacağı açıktı. Biraz araştırınca tam da tahmin ettiğim gibi çıktı; Stadyumu inşa eden ve TOKİ’ye karşı davayı açan şirket, Albayrak-Öztaş İnşaat ortaklığıydı!

Anlaşılan Yeni Şafak, içinde bulunduğu grubun şirketini savunuyor ama çok da belli olmaması için Albayrak’ın adını saklıyordu. Herhalde isim vermeye utandılar, artık bu kadarı da olmaz diye…

Utanmalılar da. Zira yaptıkları iş, kamunun çıkarını savunan iki bilirkişiyi, patronlarının çıkarına kurban etmek. Gazeteciliği, patron şirketinin devletten daha fazla para alması için silah olarak kullanmak. Patron gazeteciliğinde yeni bir zirve bu…

Öldürülen gazeteci sayısı düşmedi

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün (RSF) açıkladığı yıllık raporu, “Gazze trajedisine rağmen dünyada öldürülen gazeteci sayısı düştü” başlıklarıyla aktarıldı.

Bu başlıkların gerçek durumu doğru yansıttığı söylenemez. RSF’ye göre, dünyada öldürülen gazeteci sayısı 2021’de 51, 2022’de 58, 2023’te ise 45. Bu sayılara bakıldığında, bu yıl öldürülen gazeteci sayısı geçen yıla göre azalmış görünüyor.

Ama RSF raporunda Gazze’de öldürülen gazeteci sayısı 13 olarak verilmekle birlikte bu sayının “gazetecilik faaliyetiyle doğrudan bağlantısı tespit edilemeyenler dahil edildiğinde 56’yı bulduğu” notu da düşülüyor. Bu da demektir ki, RSF’nin kesinleştiremediği isimler de eklendiğinde bu yıl öldürülen gazetecilerin sayısı 88’i buluyor. Ayrıca RSF’nin verileri, 1 Aralık’a kadar olan durumu yansıtıyor.

RSF’nin verileri böyle ama Hamas yetkililerinin yaptığı açıklamalara göre İsrail saldırılarında ölen gazetecilerin sayısı çok daha yüksek. 24 Aralık itibarıyla 99’a ulaştı bu sayı. RSF’nin tespitleriyle arada bu kadar büyük fark olmasının nedeni, Hamas’ın açıklamalarına temkinli yaklaşmasından ve her ismi tek tek teyit etme çabasından kaynaklanıyor.

O yüzden RSF de bu yıla dair açıkladığı sayıları, yeni veriler elde ettikçe güncelleyecektir. Kuşkusuz daha net ve doğrulanmış bilgilere ulaşmamız Gazze’deki savaş bulutlarının dağılması ve orada gazetecilik faaliyeti yürütülmesinin olanaklı hale gelmesine bağlı.

Maalesef o zaman Gazze’de öldürülen gazeteci sayısı daha da yükselecek gibi görünüyor; dolayısıyla dünyada öldürülen gazetecilerin sayısı da daha yüksek çıkacak. Hem de geçen yıldan çok daha fazla olacak muhtemelen…

Bu vesileyle Gazze’de haber peşinde koşan Filistinli meslektaşlarımızı da saygıyla selamlamak isterim. Yabancı gazetecilerin giremediği vahşi savaş ortamında gerçekleri dünyaya iletebilmek için ölüm pahasına insanüstü bir çaba harcıyorlar. Her biri gerçek bir gazetecilik anıtı…

Tutanaktaki olay da çarpıtıldı

AKP milletvekillerinin TBMM Genel Kurulu’nu terk etmeleri, geri döndükten sonra da kürsünün etrafını bir süre işgal etmeleri her medya kuruluşunda farklı aktarılıyordu.

Akşam, “Meclis’te AK Parti’ye söz verilmedi” başlıklı haberinde birleşimi yöneten CHP’li TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca’nın AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e söz vermemesi üzerine AKP milletvekillerinin salonu terk ettiğini yazdı. Yeni Akit’in “Söz hakkı verilmeyen AK Parti milletvekillerinden kürsüde protesto” haberi de aynı doğrultudaydı.

Cumhuriyet ve Sözcü’nün haberleri Akşam ve Yeni Akit’ten daha farklıydı. Bu iki gazetede Özlem Zengin’in, CHP Muğla Milletvekili Gizem Özcan’ın sözlerine tepki gösterdiği aktarılıyordu. Sözcü, “AKP’liler, CHP’ye kızıp Genel Kurul’u terk etti” haberindeki görselde Özlem Zengin ve Gizem Özcan’ı işaretlemişti.

AKP’lilerin eyleminin asıl nedenini anlamak için TBMM tutanaklarına baktım. Özlem Zengin, Gülizar Biçer Karaca’nın, Gizem Özcan’ın konuşmasına müdahale etmesini istemişti. Karaca ile tartışan Zengin, “Adil yönetmiyorsunuz” diye sinirlenmiş, AKP’lileri el hareketleriyle salondan çıkarmıştı. Bir süre sonra da geri dönüp, kürsüyü işgal etmişlerdi. Eylemin nedeni Gizem Özcan’ın sözleri ya da Özlem Zengin’e söz verilmemesi değil, Karaca ile tartışmalarıydı.

Tutanaklar, Akşam, Yeni Akit, Cumhuriyet ve Sözcü’nün haberinin doğru olmadığını gösteriyor. Hürriyet, Gazete Pencere, AKP’lilerin protestosunu doğru aktarmış.

TBMM’de yaşanan tutanaklara da yansıyan bir olayın bile bazı medya kuruluşlarında olduğundan farklı anlatılabilmesi gazetecilik itibarını sarsan bir durum.

Tek cümleyle: