31 Ekim 2024 Perşembe
Demirtaş ve Özgürlük meselesi – Zeynel Lüle

Demirtaş ve Özgürlük meselesi – Zeynel Lüle

Bütün adli sonuçlara bakarsak, kısa dönem içerisinde Demirtaş’ın serbest kalması gerektiğini görebiliriz.

Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Onları öyle bırakamayız’ dedi.

Geçtiğimiz Kasım ayında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 7 hakimden oluşan ilgili dairesi, tutuklu yargılanan Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve tutuksuz yargılanması gerektiği yönünde karar verdi. Mahkeme, Demirtaş’ın ‘makul bir şüpheyle’ gözaltına alındığını ve tutuklandığını kabul etti. Ancak, ulusal mahkemelerin dayandığı nedenlerle, adli mercilerin Demirtaş’ın tutukluluğunu ‘yeterli’ gerekçeleri olmadan uzun tuttuğuna hükmetti.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesi’nin ihlal edildiğine kanaat getirdi. Kişilerin gerekli haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağına hükmetti.

Daha da önemlisi mahkeme, bu davada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 18’inci maddesinde ihlal buldu.

Nedir bu madde?

OHAL kısıtlaması

Ülkeler, ‘Olağanüstü Hal’ uygulaması sırasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bazı maddelerini ‘askıya alabiliyor’ ve vatandaşların bu döneme ait başvurularını sınırlandırabiliyorlar. Ancak mahkeme Türkiye’nin Demirtaş’a yönelik mahkeme kararını bu çerçevede değerlendirmedi ve hak ve özgürlüklerin sözleşme hükümleri ile izin verilen durumlar dışında kısıtlanamayacağı, kısıtlamaların da açıklanması ve belirli bir amaca hizmet etmesi gerektiğini kaydetti.

Yani, dava öncesi tutukluluk süresinin uzun olmasının, Demirtaş’ın Türkiye’de Meclis’teki siyasi faaliyetlere katılamamasına neden olduğunu, bunun da ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme özgürlüğüne müdahale anlamına geldiğini söyledi.

Hatta, 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa referandumu ile 24 Haziran’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde tutukluluğun uzatılmasının, demokratik bir toplumun temelinde yer alan “çoğulculuğu baltaladığına ve bağımsız siyasi tartışmaların yürütülmesini sınırladığına” hükmetti.

Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım ayında alınan bu kararla ilgili, “Bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz” demişti.

Karşı hamle neydi? Davanın AİHM Büyük Mahkemesi’ne götürülmesi. Ve de tabii bu karara rağmen Demirtaş’ın tutukluluğunun sürmesi…

Türkiye tarafından dava, Büyük mahkemeye götürüldü. Demirtaş’ın avukatları da davayı bir üst mahkemeye taşıdılar. Bu nedenle duruşma bugün yapılıyor.

Ama ondan sonra ne oldu?

Özgürlüğün önü açık

Eylül başında Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi bu davada Demirtaş’a, tahliye kararı verdi. Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi ise, savcılığın tahliye kararına yaptığı itirazı reddetti. Yani Demirtaş’ın bu davada tahliyesi kesinleşti. Ancak Demirtaş, İstanbul’da görülen ayrı bir davadan 4 yıl 8 ay kesinleşmiş cezası bulunduğu için tutukluluğu devam etti.

Şimdi hem AİHM’in, hem de Türkiye’de aynı cezadan Ankara Ceza Mahkemesi’nin ‘tahliye’ kararları bulunuyor. İtiraz ise reddedildi.

Hukukçulara göre, Demirtaş’ın bu davada tutuklu yattığı sürenin cezaya mahsup edilmesi durumunda serbest kalması mümkün. Ancak henüz Demirtaş’ın avukatları bu başvuruyu yapmadılar. İtiraz süreci beklendiği için henüz tahliye başvurusu yapılmadı.

Demirtaş’ın halen tutukluluk süresi 2 yıl 10 ay oldu. Yargıtay içtihatları doğrultusunda hükümlü olduğu cezadan mahsup edilirse, tahliye yolu açılacak. İnfaz Kanunu gereği Demirtaş, hüküm giydiği cezanın 3 yıl 6 aylık bölümünü yatması gerekiyor. Bu sürenin son 1 yıllık bölümü ise yasal olarak denetimli serbestlik kapsamında geçirebiliyor.

AİHM’in Büyük Mahkemesi’nde de ele alınan davanın sonucu ise bence belli. Hem AİHM’in ilgili dairesi, hem de Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi ihlal buldu ve tahliyesine karar verdi.

Hukukun üstünlüğünün esas alındığı, yargının ise bağımsız olduğu bir ülkede önümüzdeki kısa dönem içerisinde Demirtaş’ın serbest kalması gerekiyor. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Diyarbakır’da 53 evladımızı öldürenleri bu millet unutmuyor ve unutmayacaktır da. Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız. Eğer biz bırakırsak ebedi alemde şehitlerimiz bize bunun hesabını sorar. Bu topraklar rastgele topraklar değil” dedi.

Peki şimdi ne olacak? Yargı bağımsız bir şekilde işleyebilir mi? Ya da bu ülkede yargının bağımsızlığından söz edilebilir mi?