14 Aralık 2024 Cumartesi
Erdoğan-Macron : Kim kazançlı? – Avrupa medyası tartışıyor

Erdoğan-Macron : Kim kazançlı? – Avrupa medyası tartışıyor

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupalı siyasetçileri İslam düşmanlığıyla itham etti ve onları “Nazilerin zincir halkası” olarak tarif etti. Erdoğan’a göre Müslümanlar Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Musevilere karşı yürütülen “linç kampanyası”nın bir benzerine maruz kalıyor. Erdoğan daha önce de öğretmen Samuel Paty’nin öldürülmesinin ardından İslam’ın krize girdiğini söyleyen Macron’a sert çıkmıştı. Gözlemciler bu kavganın motivasyonunu, kazanan ve kaybedenini sorguluyor. Euro-Topics’ten derledik.

Popülistler bir arada

Bu çatışmayı suni olarak tırmandırmak hem Erdoğan hem de Macron’un işine geliyor, diyor Macar Népszava: “Halkı, kendi siyasi liderlerine karşı cephe almaması için Macron’a karşı kışkırtmak [Erdoğan ve diğerleri açısından] daha iyi bir çözüm. Macron bu durumdan çok da rahatsız değil -zira kendini sekülerizmin savunucusu olarak gösterebiliyor. … Buna rağmen bu suni tartışmanın mağdurları da var, onlar da Fransız toplumuna uyum sağlamayı başarmış ya da bunu arzulayan Müslümanlar. Macron’un ifadeleri bu kesimin sosyal saygınlığını yitirmesine sebep olabilir. Ancak onlara asıl büyük zararı, Avrupalı aşırı sağcıların ekmeğine yağ süren Erdoğan ve diğerleri verdi; üstelik aslında Hıristiyan ve İslam dünyalarının çarpışması söz konusu değilken. … Gerçekte olan ise, çatışmaları körükleyerek kendilerine siyasi sermaye devşiren popülistlerin çarpışması.”

Din üzerinden eleştiri yapacak son kişi

Türkiye cumhurbaşkanı önce kendi kapısının önünü süpürsün, diyor Avusturya’dan Kurier: “Erdoğan, yurtiçindeki milliyetçi cephede kuşkusuz Batı’yı yerden yere vuruyor. Bunu yaparken -bir kez daha- din üzerinden eleştiri söylemini kullanması artık tahammül edilir olmaktan çıkıyor. Yüzbinlerce Hıristiyan Ermeniye yapılan soykırımı inkar eden, eskiden kilise olan Ayasofya’yı müzeden camiye çeviren ve Türkiye’de kalan son Hıristiyanların hayatını zorlaştıran kendisi değilmiş gibi. Buna karşın Fransa’da her Müslüman inancını özgür şekilde icra edebiliyor. Elbette ülke bir yandan da İslamcılarla mücadelesini sürdürüyor.”

Çin’i eleştirmeyecek miyiz?

Fransa’yı İslam nefretiyle suçlamak ama Çin’deki Müslüman azınlığın maruz kaldığı baskıyı görmezden gelmek çifte standart, diyor Ukrayna’dan gordonua.com: “Erdoğan, Kadirov ve birçok başka siyasetçi ve ‘ruhani lider’, Macron’u sert bir dille eleştiriyor, ona hakaret ediyor. Fransa’yı boykot etme çağrısı İslam dünyasında giderek daha da yaygınlaşıyor. Şi Cinping ise, Sincan’da yıllardır İslam’ı yok etmeye uğraşıyor. Binlerce Müslüman inançlarından dolayı toplama kamplarına tıkıştırılıyor, burada aşağılanıyor ve dayağa maruz kalıyorlar. Dışarıda, özgür olanlar da Orwell’in eserlerinden tanıdığımız bir şekilde denetleniyor. Ne var ki Şi’nin bu politikası İslam dünyasında kitlelerin katıldığı protestolara sebep olmadı. Devlet liderleri tarafından lanetlenmiyor, resmi sokak ortalarında yakılmıyor.”

İki tarafın da kör noktası var

İtalya’dan Avvenire her şeyi ak ya da kara olarak görmemek gerektiğini yazıyor: “Madalyonun iki yüzü var: Dünyada yaşanan canilikler konusunda çıtayı yükseltmiş olan İslami hiççilik ve Müslüman düşmanı ırkçılık. … Ne istediğini, nereye gideceğini bilmeyen bir dünyanın dizginlerini ellerinde tutanlar, İslami nihilistlerin yaptığı gibi madalyonun bir yüzünü dikkate alıp diğerini görmezden gelemezler. Öte yandan fetih ve sömürgeciliğe dayalı köklü bir tarihi olan Müslüman düşmanı ırkçılık da İslami hiççilikle mücadelenin zemini olmamalıdır. … İslam konusu ve İslam’ın içinde bulunduğu krizi küresel bir buhranın yüzlerinden biri olarak tarif edebilmek amacıyla derinlemesine ve açık olarak düşünmek için henüz geç kalınmadı. Bu krizin üzerine gidilmediği takdirde durum giderek kötüleşecektir.”

Bir şey bilmeyen çok şeye inanır

Erdoğan Müslüman dinleyicilerinin bu kıyaslamayı tutarlı bulmasını umuyor, ki çoğu kişi de bu karşılaştırmayı yerinde bulacak, diyor tarihçi Ernesto Galli della Loggia, İtalya’nın Corriere della Sera’daki yazısında: “İslamın yaygın olduğu ülkelerde nasıl oluyor da kamuoyu, günümüzde Avrupa’da Müslümanlara Kristal Gece yaşatıldığına, milyonlarca Müslümanın Nürnberg Yasaları’na benzer uygulamalarla ayrımcılığa maruz bırakıldığına ve belki de yakında toplama kamplarına gönderilebileceklerine inanıyor? … Bu ülkelerde yaşayanlar ya da bunların büyük bir çoğunluğu, son yüzyılda Avrupa’da gerçekten neler yaşandığından bihaber, en fazla bu konuda kısıtlı bir bilgiye sahip olduğundan, özellikle de Holokost’u hiç bilmediğinden onları bu fikirlere ikna etmek mümkün oluyor.”

Türkiye’yi aşil topuğundan vurmak

Fransız Les Echos, Erdoğan’ın milliyetçi mukaddesatçı projesinin mali zeminini ortadan kaldırmayı öneriyor: “Erdoğan’ın Türkiyesi pek de sağlam bir temeli olmayan askeri bir dev, daha doğrusu bir aşil topuğu var: Fransa GSYİH’sının ancak üçte biri büyüklüğündeki ekonomisi. İş işten geçmeden Türkiye’yi buradan vurmak gerekiyor. ABD başkanlık seçiminde Joe Biden’ın olası ve umutla beklenen zaferi, bu konuda yardımcı olacaktır, zira Türkiye’de çok sayıda özel çıkarları (İstanbul’daki Trump Towers) olan Donald Trump’ın aksine, Biden Avrupa Birliği’ne düşman değil ve bilhassa Ankara yönetiminin Ruslardan S-400 hava savunma sistemi satın almasının ardından Türkiye’yi yakından takip ediyor. … Ancak Erdoğan rejiminin devam edip etmeyeceği, ekonominin, özellikle de küresel finans kurumlarıyla Batılı şirketlerin elinde.”

Müslümanların hamisi savaş hazırlığında

Macron’un, İslamcılara daha sert karşı konulacağı yönündeki açıklaması, Rusya Ria Novosti‘ye göre yeni çatışma çizgilerini belirginleştiriyor: “Seçilen yöntemin anlamı ve etkinliği tartışılabilir, ama şu anda Batı dünyasının içinde bulunduğu koşullarda bunlar sert önlemler. Karşı tarafta ise, Avrupa’nın şu andaki tutumunu İslam’a karşı açılmış bir savaş olarak değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, giderek daha yüksek sesle gezegendeki bütün Müslümanların savunucusu ve hamisi olarak ortaya atılıyor.”

Erdoğan mağdur rolünü çok sever

Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung, Türkiye cumhurbaşkanının hakaretlerinin ardında ince bir hesap olduğunu söylüyor: “Erdoğan mağduriyet konusunu kullanmayı pek seviyor ve Avrupa’yı Müslümanlara karşı ırkçılıkla suçluyor. Kendilerine ‘Allahın askerleri’ diyenlerin … İslam adına işlediği suçlara dair tek kelime sarf etmiyor. Ancak bunlar seküler dünyayla baş edemeyen özellikle dindar insanlar değil, çoğu kriminal bir geçmişe sahip, işledikleri suçları dinle süsleyen katiller. … Macron özgür toplumun düşmanlarına karşı durma çağrısı yapmakta yerden göğe kadar haklı. Otoriter İslamcı Erdoğan özgür bir özgüvenin ifadesini, Müslümanlığa karşı bir kültür savaşı olarak görüyor. Bu konuda efelenmesi siyasi bir amaca hizmet ediyor.”

Müslümanlar Hıristiyan işgali altında olduklarını zannediyor

Yunanistan’dan Naftemporiki, İslam düşmanları ve aşırı sağcıların gerekçelerini öne sürerek kanıtlanmamış sayılarla hesap yapıyor: “21. yüzyılda Rusya ve Türkiye’nin Avrupa’da kalan kısmı dahil olmak üzere Avrupa’da 70 milyon Müslüman yaşıyor. Bunların 18 milyonu Fransa, Belçika ve Hollanda’da. … Yeni doğanların ilk öğrendiği şey, ‘Hıristiyan işgalinde’ yaşadıkları. … Son beş yılda Suriye’ye ya da başka bir ülkeye giderek İslam devletinin oradaki paralı askerleriyle birlikte ‘kafirlere’ karşı savaşanların sayısına baktığımızda, Fransa’da ve Belçika’da bu tür bir dini öğretinin hangi boyutlara ulaştığını görüyoruz.”

AB buna izin vermemeli

Brüksel Türkiye’ye haddini bildirmeli, diyor İspanya’dan El País:

“Bu çatışma iki ülkeyle sınırlı değil. Erdoğan Akdeniz’deki [doğalgaz aramayla ilgili] soruna ilave olarak çeşitli açılardan çatışmalara yol açacak saldırgan bir dış politikaya oynuyor. … Erdoğan’ın, Macron’un Fransa’daki cihatçı ideolojiye karşı yasa çıkarmasını sert bir dille eleştirmesine ve görevi olmadığı halde İslam inancının savunucusu rolüne bürünmesine neden olan İslami-milliyetçi diyalektik, uzun bir sorunlar listesinde yerini aldı. AB, bu kabul edilemez tutum karşısında sert yüzünü göstermek zorunda.”